top of page

Kendinize İyi Davranın

Mutlu olmak için yapmamız değil yapmamanız gereken şeyler var. Bu sebeple Kendinize İyi Davranın lütfen ve kendinize bu kötülükleri yapmayı bırakın

Oldum olası kendimizden şüphe duyan insanlarız, değil mi? Bir şey başarsak, "Yanlışlıkla oldu." deriz. "Şans işte" deriz. Ve bir işi batırsak, yenilsek, yorulsak, hemen beceriksiz olduğumuza kanaat getiririz. Bir çoğumuz sadece iğneyi değil, çuvaldızı da kendine batıran bireyleriz... "Ah, gerçekten öyleyim" diyorsanız eğer şu anda, bu yazı tam size göre...


Yazıma devam etmeden önce bu blog yazısını okumak yerine dinlemeyi ya da izlemeyi tercih edenler için YouTube video linkini de paylaşmak istedim. Okumaya devam etmek isteyenler ise videoya tıklamadan devam edebilir.

Hayatlarımızı karmaşıklaştırıyor, aklımızı önemsiz düşünceler ve olumsuzluklarla bulutlandırıyoruz... En ufak başarısızlıkta yenilgide hüsranda, yenilmekle yani mağlubiyetle uğraşmak yetmiyormuş gibi bir de kendimizi cezalandırıyoruz. Kendimizden nefret bile ediyoruz ve zamanla kurban psikolojisine girip kendimiz için çok üzülüyoruz. Bir yandan da “dış güçler” hayatımızı cehenneme çevirdiği için, onları da bir güzel sövgüyle anmayı da asla unutmuyoruz. Ama kendimizi dövmeye , dövmesek bile kendimize psikolojik şiddet göstermeye her daim devam ediyoruz. Hayat güzel... Sadece biz kendimizinkini cehenneme çeviriyoruz. Çünkü Her birimiz zaman zaman, yaşamı olması gerekenden daha zor hale getiren düşüncelere, duygulara ve davranışlara kapılıyoruz ve sanki üç harfliler bizi ele geçirmiş gibi davranıyoruz. Bize yapılan kötülüğü düşünüp kötüye tekrar kızıyoruz. O zaten kötülüğünü yaptı gitti. Beynini eline mi geçirdi ki bir de onu düşünüp talihsizliğimizi, travmamızı tekrar tekrar güzel fikrimize anımsatıyoruz. Biz izin veriyoruz; kötülüklerin, kötü anıların, kötü muamelelerin, kötü niyetlerin, ellerini kollarını sallaya sallaya beynimizde volta atmasına. İyilik görsek, mutluluk görsek, aşk görsek; belki hemen içeri buyur ediyoruz ama onlara bir çay bile ikram etmeden, volta atan kötülüğü izlemeye devam ediyoruz. "İnsanlar nankördür" denir ya sürekli. Bir çoğumuz kendimizin nankörüyüz. Kapı çaldı, aşk geldi, mutluluk geldi, iyilik geldi, huzur geldi, sağlık geldi.. Peki biz niye gelince gitmek bilmeyen hadsiz misafirlerimizin volta atışlarını izliyoruz? Yaka paça kovacaksın ki onları; huzura sarılıp, sağlığa şükredip, aşkı öpüp koklayacaksın... Tabii ki bazılarımız için şartlar zor. Hafife alamam yaşanan, yaşatılan, çaresiz bırakan, yoran, yıpratan sorunları. Ben de çok zorlandım ve hatta hala zorlanıyorum bu hayatta. Çünkü kartlar dağıtılıyor herkese en başta ve bir çok kişi eli iyi diye oyunda kalıp kazanabiliyor. Eli kötü olan ya “Pas” deyip pes ediyor ya da mimik, jest, taktik, dua, mücadele, azim, artık Allah ne verdiyse kullanıyor. Bu tabii ki kulağa, ruha, vicdana adil gelmiyor. Eli iyi olan elini koruyor ama eli kötü olan 1-0 gerideyken eli iyiymiş gibi düşünebilmek ve davranabilmek için bile büyük mücadele veriyor. Yine de kendi hayatlarımızı kendimiz için zorlaştırdığımız gerçeğini de biliyoruz ama değil mi? Çünkü mücadele ederken, arada kendimizi de dövüyoruz. Kafa göz dağılıyor savaş bittiğinde ama biz hala kendimize attığımız yumrukların ve tekmelerin sahibini, niyetini, sebebini arayıp duruyoruz. Ama işte çoğu zaman hazırlıksız yakalandığımız ve ansızın kendimizi içinde buluverdiğimiz bu cibilliyetsiz ve sefil döngüyü durdurmak için yapabileceğimiz şeyler de var. Hem de 17şey var.

Bu maddeleri not edin ve bundan sonra Kendinize İyi Davranın :

  • 1. MADDE: Sorunlarınızdan Kaçmayı ve Onları Ertelemeyi Durdurun.

Sorunlar kendi kendilerine bu sabah şişesinin ağzı açık kalan asetonum gibi uçup gitmiyor. Onları yok edebilir ya da onlarla yaşayabiliriz. Hayatta her şey iki seçenekli zaten ve onlarla yaşayamayacağınızı biliyorsanız, o zaman ertelemeye ne gerek var? Kaçmaya? Görmezden gelmeye? Çünkü zihninizdeki o ağırlık zamanla sadece artar. Bir sorununuz varsa, bir sorununuz olduğunu kabul edin ve bununla yüzleşin. Yaşam, aşılması gereken sorunların çok uzun bir listesidir zaten. Madem aşmanız gerek, ne kadar hızlı aşarsanız, hayatınızın geri kalanı o kadar iyi olur.

  • 2. MADDE: Kendinize Yalan Söylemeyi Bırakın

İnsanlar hayatınız boyunca size, bize, sağa sola, ona buna yalan söylerler; bu yalan yığınına bir de kendinize söylediklerinizi eklemeyin. Başkalarının size yalan söylemesi zaten yeterince kötüyken kendinize söylemeniz kabul edilemez.. Farkında değil misiniz? Güvenebileceğiniz tek kişi sizsiniz… Ama kendinize yalan söylemeyi alışkanlık haline getirirseniz, kendinize bile güvenemezsiniz. Kendinize ve inandığınız şeye yani kendi doğrularına güvenebilmelisiniz. Yanlış bile olsalar. Yanlış yalan kadar kötü değildir. Ama bir şeyin de yanlış olduğunu biliyorsanız, kendinizi bunun doğru olduğuna ikna etmeyi bırakın. Yanlış, doğruya giden yolda seçim yapmak zorunda kaldığınız için seçtiğiniz ama sizi hedefe ulaştırmayacak olan sapaktır. Yani yanlış masumdur. Haktır. İhtimal dahilindedir ve durmadığınızı, bilakis yürüdüğünüzü gösterir. Ama o sapağa girip de yanlış olduğunun farkına vardığınız halde "Amaaan, şimdi o kadar ilerledim, geri dönmeyeyim" derseniz yani bildiğiniz halde yanlışta ısrar ederseniz, kendinize yalan söylersiniz. Kendinizi yalanlarla ya da yarım hatta çeyrek gerçeklerle beslemek, birkaç anı kurtarır ama hayatı teğet geçersiniz

  • 3. MADDE: Geçmişte Yaşamayı Durdurun

"Dün dündür - bugün bugündür" derler ya.. Çok gülerim o lafa. Felsefenin en basit hali. Ne anlatır bilmem ama geçmişle ilgili kalabalık ortamlarda kötü bir anı anlatıldığında yüzeysel bir tanıdık bu cümleyi söyler ve çekiliverir gururla köşesine kendini filozof gibi hissederek.. Dünü azımsamak yanlış. Çünkü Herkesin elinde bir görünmez bir bavulu var taşıdığı. Maziyle dolu olan. Kimisi sırtına atmış, altında ezilmiş, kaldırabileceğinden ağır bir çuval haline sokar ve bir hamal gibi terleyerek, zorlanarak, yorularak, yıpranarak taşır. Kimisi de dört tekerlekli, ultra hafif çek çek bavullar gibi parmağının ucuyla bile hareket ettirerek taşır. Taşımaz hatta. Bir dokunsa o kendisi ilerler. Geçmiş ve yaşanmışlıkları yok sayamayız. Sadece kötü anıları mı yük sanıyorsunuz? Sorun bakalım ilk aşkını kaybeden tecrübesiz genç kıza, iyi anılar yük değil mi omuzlarında? Geçmiş iyi ya da kötü hep yüktür. Tekrarı olamayacak güzelliklerle ve akıllardan çıkamayacak kötülüklerle doludur ama yüktür işte. "Görmezden gelin, unutun" söylemleri anlamsız ama bırakın o jüt kumaştan yapılmış tutacak yeri bile olmayan, sırtlamak zorunda kalıp belinizi büken çuvalı, alın bir tane tüyden hafif dört tekerleki bir valiz. Ağırlık aynı olacak belki ama taşıma stili farklı. Zaten bavulunuza bir dokununca gidiyor ya, yorulmuyorsunuz ya, düşünmüyorsunuz ya, beliniz bükülmüyor ya, işte bu sebeple şimdiyi yani yaşamın ta kendisini ıskalamamış olursunuz.

  • 4. MADDE: Mutluluk Satın Almayı Durdurun

İçecek satın alabilir, kıyafet satın alabilir, teknoloji satın alabilir, ilaç satın alabilir, seyahatler satın alabilir, deneyimler satın alabilir, hatta aşk bile satın alabilirsiniz. Ama hiçbiri sizi mutlu etmeyecektir - Satın aldığınız gün belki biraz. O da para ödediniz diye. Ayıp olmasın diye. Ve tüm bunları satın alırken yanında mutluluk da promosyon olarak veriliyor sanıyoruz. Araba aldık ya paramızla. Mutluluk da fiyata dahil sanıyoruz. Mutluluğu eşyalara ve kişilere bağlıyoruz. Bedeli ödenince hak ediyoruz sanıyoruz. Oysa ki Paulo Coelho der ki : Zaten mutluluk, durumu ne olursa olsun her insanın erişebileceği bir şey olmalı. Yoksulların en yoksulu bile mutlu olabiliyorsa, mutluluğun maddeyle ilişkisi olmamalı.

  • 5. MADDE: Başkalarına Güvenmeyi Bırakın

İnsanların kendi baş ağrıları, kendi sorunları, kendi aksilikleri ve kendi başarıları ile dolu kendi yaşamları vardır. Arkadaşlık harikadır ama genellikle tahmin ettiğimiz gibi adanmışlık yoktur. Yani onların da kendi hayatları vardır yaşamaları gereken. Dostum, "beni benden çok düşünür" falan diye öyle ütopik bir dünyaya yolculuk etmeyin zihninizde. Hiçbir duyguyu öyle çok kutsallaştırmayın. İşi yokken, önceliği yokken yanınızda olur herkes. Yalan mı yani? Evlatlar bile öyle değil mi? Kendinize güvenin. Başkalarına değil. Bağımsız olursanız zaten böyle adanmışlık duygularına da kutsallık yaftalamazsınız. Herkes çıkarı olduğu kadar, şartları uyduğu kadar, başka önceliği olmadığı kadar yanınızda. Şimdi demeyin ki vah vah herkes kötü. Kadın bize "kimseye güvenmeyin" dedi. Sorun o değil ki. Herkesin kötülük için bile bahanesi vardır. Herkesin kendi bakış açısı vardır. Yanlış da gelse başkasına, onlara o onların doğrusudur. Ben "insanlar kötü güvenmeyin" demedim yani. Ben sadece "güvenmeyin" dedim. Çünkü o eforu kendinize göstermeniz gerekir. Hepimiz hayatımız boyunca çeşitli anlarda kendimizi yalnız buluruz. Hatta bayağı sık oluyor bu artık herkese. Kendinizi yalnızlığınızda öyle birdenbire bulursanız ve başkalarına sırtınızı dayayıp sürekli destek almaya alıştıysanız; gidince onlar, -kötülükten değil ama mecburiyetten- yere kapaklanırsınız. Yanımda, arkamda, yanıbaşımda demeyin kimse için. Kendiniz olacaksınız hep yanınızda. Başrolü figürana vermeyin bu oyunda. Yuhalanan da alkışlanan da siz olun. Yuhalanma riskini alamayan alkışları da duymaz ama. Bunu da unutmayın. İnsanlar süsüdür hayatın. Desteği, askısı, tutacağı, maşası, anlamı değil. Eğlenin, gülün, dinleyin, öğrenin insanları. Dallarınızın eğilmesini önleyen ve gövdenize iple bağlanan tahta parçaları gibi görmeyin başkalarını. Yaşam sizin. Zayıf bir iple bağlanan anlamsız tahta parçalarının değil. Bağımlı olmayın. Bitkilerin dalları ağırlık yapar.İnsanın değil.

  • 6. MADDE: Başarısızlıktan Korkmayın

Başarısızlık küçük düşürücü ve utanç verici, bir terim, bir duygu, bir durum diye bilinir değil mi? Bunun nedenini ben anlamıyorum. Başarısızlık sadece bu dünyada "öğrenmektir." Hayat hakkında okuyabileceğiniz çok şey var, ama gerçek bilgi deneyimden gelir . Ve kimse hiçbir şeyi ilk seferinde doğru yapamaz. Hata yapar tabii ki. Ama bu aslında çok iyi bir haberdir. Pes etmezse ve vazgeçmezse tabii. Tekrar dener. Yine hata yapar. Ne güzel, yeni bir hata daha öğrenmiş olur. Aşılanır hatalara, deneye yanıla. Ve yeniden. Ve yeniden. Her başarısızlık sonucunda... Ne kadar çok yanlış yaparsanız, o kadar tecrübe kazanırsınız. Oysa hiçbir şey yapmadan başaranlar yani başarı kendilerine tepsiyle sunulanlar, hiçbir şey öğrenemezler. Son kitabımda bahsi geçiyordu başarısızlığın. Bu maddeyi 4. kitabımdan bir kuple ile noktalayayım.: Güzeldir başarısızlık. Çünkü başarısızlığınızı kimse önemsemez. Sadece kendiniz önemsersiniz. Seversiniz sonra başarısızlığını, benimsersiniz ve o hissi yaşamamak için değersizlik duygusuyla o kadar mücadele edersiniz ki, haddinden fazla başarırsınız. ( *Akıllandım Artık Şimdi Daha Deliyim" - NİLGÜN BODUR / 2020 )

  • 7. MADDE: Farklı Sonuçlar Bekliyorsanız Aynı Şeyi Tekrar Tekrar Yapmayı Durdurun

Aynı zamanda, aynı hataları yapmaya ve farklı sonuçlar beklemeye devam etmeyin. Bir şeyi kendi bildiğiniz tek yöntemle denediyseniz ve işe yaramadıysa, tam olarak aynı şekilde tekrar denediğinizde ne olacağını tahmin edin? Başarısızlık sadece ondan öğrenirseniz iyidir. Aksi halde gerçekten sadece başarısızlıktır. Ya yeni bir yöntem deneyin. Ya da elinizdeki tecrübeyi lütfen yavaşça yere bırakarak oradan uzaklaşın

  • 8. MADDE: Geçmişteki İlişkilerinizi Şimdiki İlişkilerinizin Önyargısı Yapmayın

Aşık oldunuz ve kalbiniz kırıldı; yaşamayan var mı? Yaşamayan varsa acırım valla. Aşkın her yönünü bilmek lazım. Acısını bilmeyen, sevincini de anlamıyor zaten. Tutkusuz birlikteliklere, mantığa, hesaba, kitaba aşk diyor. Ve aşkı her yönüle yaşadıysanız, artık kırık bir kalbin acısını da biliyorsanız, aşk döngüsünü tamamdır. Ve bireysel olarak büyümeniz başlamıştır. İlişkiler, hayatın geri kalanı gibi, öğrenme deneyimleridir. Genellerseniz tek deneyim yaşarsınız. Yani aşk acı verir diye değil, aşk acı verebilir diye düşünmelisiniz. Arkadaşlık için de geçerli bu. Ve tüm ilişkilerin acı içinde bittiğine inanmayı bırakın, en sonunda yanınızda kalacak olanı bir önyargıya kurban etmeyin. Deneyin. Korkmayın. Hayat sizin.

  • 9. MADDE: Kendinizden Özür Dileyin

Hayat herkes için zor. Zenginlerin hayatı kolay geliyor sizlere. Ya da sosyal medya sebebiyle zengin gibi davranan aptalların. En zenginlerin bile problemleri var. Belki de yoksulların en yoksulunun problemlerinden de çok. Kendimize sorun çıkarıyoruz - Burhan Altıntop'un da dediği gibi: "Aslında yoklar." Çünkü herkesin derdi var ve herkesin olan bir şey sıradandır değil mi? Saçını maviye boyatsa bir arkadaşımız marjinal gelir herkese ama tüm evren birdenbire saçını maviye boyatmaya karar verse? Mavi saç nasıl da sıradanlaşır, değil mi? Dert; görünce şaşıracağınız mavi saçlı genç kız değildir. Kara saçlı, kara gözlü yurdum kadınıdır. Herkes gibi sıradandır. Kendiniz için üzülmeyi bırakın ve çevrenizdeki dünyayla etkileşime başlayın. Belki sizin gibi birini bulup aynılarını yaşadığını görünce rahatlarsınız ya da başkasının daha büyük derdini görüp, el uzatıp, iyileştirip hem şükür edersiniz hem de size şükredilir. Güzel alışveriş değil mi?

  • 10. MADDE: Başkalarını Değiştirmeye Çalışmayın

İnsanlar değiştirilmek istemez ve çoğu zaman değiştirilemez. Kim ister? "Ben isterim" diyorum hep. Ama yok. Değişemiyorum. Aynı kurtarıcılık, aynı küskünlük, aynı atar, aynı gider. Artık annem ne yaptıysa? Herhalde bize insanları gösterip, "Hadi koşun onlara ve benliğinizi kaybedene kadar sizleri kullanmalarına izin verin" dedi. Öyle olmalı ki ben değişmiyorum, değişmek istediğim halde. İnsanları oldukları gibi kabul etmeyi öğrenmelisiniz. Çabalayıp da değişemeyenler var bakın. Bir birey hakkında yanlış bulduğunuz şeylere odaklanmak yerine, görün sorunu ve o kişiyi seviyorsanız onlarla nasıl başa çıkacağı konusunda ona yardım etmeye odaklanın . Ya da "yok canım, ben yorulamam diyorsanız" siz bilirsiniz. O zaman oturun oturduğunuz yerde ve milletin negatif yönlerini gözlemlemeyi ve dert etmeyi bırakın. Aslında dedim ya "çabalayın" diye. Şu an vazgeçtim. Geri alıyorum. Negatife odaklanmayıp, kabul etmek serbest ama insanları tamir etmeyin; onlarla başa çıkmayı öğrenin ve - söylemekten nefret ediyorum - onları sükunetle, sevgiyle ve saygıyla yapmalarını istediğiniz şeyleri yapmaya yönlendirin. Çok narsist bir söylem oldu. Manipülasyonu tavsiye ettim belki ama açıkçası bu bencilce değil. Kötü niyet yok ve onların size verdiği huzur, onlara da yansıyacaktır. İki taraf da kazanacak. Beyaz yalan derler ya. Bu da beyaz manipülasyon

  • 11. MADDE: Bahane Bulmayı Bırakın

Hep şanssızlıktan, fırsat verilmemesinden yakınırız değil mi? Özellikle nazara büyüye inanan Türk halkının öğrenilmiş çaresizliği bu işte. Ama birden bir fırsat gelir önünüze. Bu sefer de zamanın uygun olmadığını, yerin doğru olmadığını ve yıldızların doğru olarak hizalanmadığını söylersiniz. Sonra da dersiniz ki "fırsat bile yanlış zamanda geldi. Ben ne şanssızım." Ayarlar asla hiçbir şey için mükemmel olmayacaktır ki. Mükemmel olan dış güçlerin asker gibi hizalanması değildir; mükemmel olan dağınık askerleri hizaya getirmektir. "Hazır ol" demeden hazır olmuyor o fırsatlar. Hazır gelmiyor. Mazeret yaratmayı bırakın ve önünüze çıkan fırsatları gözden kaçırmayın. Çıkmadı mı? O zaman kendiniz için fırsatlar yaratmaya başlayın.

  • 12. MADDE: Endişelenmeyi Bırakın

Bela gelir. Sonra tekrar gelir. Sonra tekrar gelir. Bela siz "gel" demeden de gelir. "Defol" deseniz de gelir. Bir de ne kadar çok sorumluluğunuz varsa potansiyel olarak o kadar bela gelir ve o zaman çok ama çok endişelenmeniz gerekir, belayı beklerken, değil mi? Yapabileceğiniz tek şey vardır oysaki. O da; endişelenmeden, aklı selim bir şekilde tüm sorunlara, ertelemeden, görmezden gelmeden mantıksal yaklaşmaktır. Üzerinde çalışılması gereken şeyler üzerinde çalışmak gerekir. Ve yapabildiğiniz kadar şeyi yaptığınız sürece, endişelenmeniz gereken bir şey yoktur. Endişelenmeye değer tek şey tembelliktir; geri kalan her şey sizin kontrolünüz dışında gelişir.

  • 13. MADDE: Negatife odaklanmayı bırakın.

Olumsuzluk yok edici ve bulaşıcıdır. Dünyaya bakışımızı bulandırır ve gerçeklerin olduğundan daha kötü olduğunu düşünmemizi sağlar negatiflik. Olumsuzluk ve endişe el ele gider ve çok çalıştığınız ve başarının garanti olduğu durumlarda bile her şeyin çöküşü olabilir. Psikolojide bile buna yer verilmiş. "Kendini doğrulayan kehanet" denir buna. Düşün, düşün, düşün ve gerçek olur işte. Madem ki evrenin böyle bir gücü var. Siz de düşünün tabii ama pozitif düşünün. Olumsuz düşüncelerinizle dolu bir dünyada yaşamak, olumluya yer bırakmaz. Silkelenin hadi. Ben de şöyle bir silkeleneyim. Pozitif şeyler düşüneyim. Mesela çikolata, dondurma, baklava ana besin zincirimde yer alsın, sınır olmasın ve ben yine de incecik kalayım. Ohh.. valla şimdiden zayıfladım.

  • 14. MADDE: Nankör Olmayı Bırakın.

İstatistiksel olarak konuşursak, eğer bunu şu an okuyorsanız, inanın; o zaman dünyadaki insanların çoğu şu an sizden daha kötü durumdadır. Çünkü bu yazıyı okuyacak hali, sağlığı, huzuru, inancı, vakti olmayanlar da vardır mutlaka. Bu çok rahatlatıcı olmayabilir… Ama yine de bir şükür şeklidir. Tersini düşünmek nankörlüğe girer. Mutluluk maddede değil, maddi olmayanda yatar. Sahip olduğunuz şeylere, özellikle de hayatımızda önemli rol oynayanlara minnettar olun. Sağlık varken, hiç görülmez. "Aaa, iki elim var!" diye kimse şaşırmaz. Görebildikleri için insanlar, gördükleri şeyleri kanıksayıp farkına bile varmaz. "Her şey kötü. Hayat adil değil" deyip isyan etmeye başladığınızda; "Daha kötüsü olamaz" dediğinizde; değil bir kolunuzun, bir elinizin, sadece serçe parmağınızın sizden alındığını düşünün. -ki kendisi favorimdir-Hemen iyileşirsiniz. Şükür "antidepresan" etkilidir. Ruhu İyileştirir. En basit şey, en güzeldir. Yürüyüşe çıkmak. Yabancılarla konuşmak. Gökyüzüne, ağaçlara, kuşlara, denize bakmak... Doğa ile çok az bir ücretle ya da hiçbir ücret ödemeden bağlantı kurabiliyorsunuz. Ailenizle bile bu kadar bedava bağ kuramazsınız. Yaşam bize basit güzellikler sunuyor. Onlara bakıp geçmeyin. Durun ve görün...

  • 15. MADDE: Zaman Kaybetmeyi Bırakın.

"Hayat = Uzunluğu kişiden kişiye göre değişen anlar toplamı. Zaman." Bakmadım sözlüğe de ama hayatın kelime tanımı bu bence. Hayatınızdan en iyi şekilde yararlanmak için bu zamanı kullanın. Yani tek varlığınızı. Vaktinde yapmak önemli değil doğruları. Geç de olsa yapmak önemli. Ama erken ya da geç diyebilmek için aksiyonlarımızın sonuçlarına; bir aksiyon almış olmak lazımdır. Ne geç, ne erken, ne de tam vaktinde oldu diyemiyorsanız yaşanmışlıklarınız için ve konuyla ilgili bir yorumunuz yoksa, o halde siz zamanı kullanmamışsınızdır, zaman sizi kullanmıştır.

  • 16. MADDE: Başkalarını Etkilemeye Çalışmayın

Neden mi? Değmez çünkü... Birisinin suyuna gitmeye çalışmanızın tek nedeni, kişsel çıkardır zaten. Yani sütten çıkmış ak kaşık değiliz hiçbirimiz. Hatta yine 4. kitabımdan bir alıntı yaparak konuyu açıklamak isterim: Onaylanmak ve değerli hissetmek için resmen takla atıyoruz. Sevilebilmek için, yüzüne tavuk baksa kırk gün yumurtlamayacak insanların peşinde heder oluyoruz. Yapılan haksızlıklara göğüs geriyoruz. Konuşmaktan ve fikir beyan etmekten ya kaçıyor ya da bulunduğumuz ortamdaki narsistlerin fikirlerini fütursuzca onaylıyoruz. Manipülatörlerin egoları altında boğulup sırtımızın sıvazlanmasını bekliyoruz. Tıpkı attığın çubuğu geri getirdiğinde ödül maması verilen köpekler gibiyiz. Sonra da hayvanlardan üstünüz diyoruz. Bulunduğunuz ortamlarda dikkat edin. Acaba sevildiğinizi ve onaylandığınızı sandığınız çevrelerde sizin munisliğiniz ve işbirlikçiliğiniz sebebiyle ego tatmin edenler var mı? Değersizlik duygusu ve onaylanma ihtiyacı sebebiyle kimliğimizi, kişiliğimizi, etiklerimizi, prensiplerimizi bir kenara koyup uyum gösterdiğimiz için mi el altında tutuluyoruz. Bir süre yaptım. Oradan biliyorum. “Ne şeker kız, ne tatlı insan, ne iyi yürekli” densin diye az kişiliksiz kalmadım. Sevilmek ve onaylanmak ihtiyacı kadar gereksiz bir duygu yok bu evrende. Şunu kafamıza sokmamız lazım. Herkesin, bazen en sevdiğinizin, ailenizin, çocuklarınızın babasının, anasının, kankanızın bile sevgisi onlarla uyum gösterdiğiniz yere kadar. Çıkar işin içine girince, ya da çıkarlar bitince, hayatlar değişince , en sevdiğinizin en nefret ettiğiniz olduğunu üzülerek görürsünüz. ( *Akıllandım Artık Şimdi Daha Deliyim" - NİLGÜN BODUR / 2020 )

  • 17. MADDE: Kendinizden Nefret Etmeyi Bırakın

Genellikle kendimize ne kadar acımasısızdır di mi? Başarısızlığımız ve yetersizliğimiz için kendimizden nefret ederiz. Elalem sırtımızdan bıçaklasa etmeyiz onlardan etmeyiz. Kendimizden ederiz ama. Tavsiyem: Kendinizi olduğu gibi sevmeyi öğrenin. Çünkü değişim çok kolay değildir ve o değişim de olacaksa kendinizi sevmeden mümkün değildir. Kim olduğunuzu bildiğinizden ve çok değiştirmek istiyorsanız -ya da değişmek demeyeyim , tırtıklı pürüzlü yönlerinizi törpülemek diyeyim,- bunun için elinizden gelenin en iyisini yaptığınızdan da emin olun. İnsanlar değişmez dediğim gibi ama gelişir ve büyürler. Ancak, siz kim olduğunuzu bilmelisiniz. Başkalarının sizi kim olarak algıladığı önemli değildir. Çünkü sunduğunuzla algılanan ne yazık ki hep aynı kişi olmak zorunda değildir. İnsanlar sizi ilk gördükleri 15 saniye içinde bir yargıya varırlarmış,. Bunu biliyor muydunuz? Ve geri kalan karşılaşmalarınızda siz ne yaparsanız yapın sizi ilk yargılarındaki gibi şekillendirmeye uğraşırlarmış. Kendinizle mutlu olmak zorundasınız. Başkalarının sizin varlığınızdan mutlu olmaları size bağlı değil. Algılarına ve çıkarlarına bağlı. Kendinize acımasız olmayın. Dünya yeterince oluyor zaten. Sevin önce kendinizi ve sonra kendinizle el ele, göz göze, diz dize sevgiyle gelişin.. Nilgün Bodur

 

İLETİŞİM LİNKLERİMİZ:


NİLGÜN BODUR SOSYAL MEDYA KANALLARI


NİLGÜN BODUR KİTAPLARI ONLINE SATIŞ LİNKLERİ





































Metin rengi

bottom of page