15 Madde ile Depresyon Belirtileri Sanılan Aydınlama İşaretleri
Uzun zamandır üzerinde düşündüğüm bir konu vardı çünkü karşılaştığım, konuştuğum, sosyal medyadan takip ettiğim herkesi inceliyordum ve bir çok kişinin aslında başkalarının depresyonda olmadığını düşünerek de depresyona girdiğini hatta girdikleri depresyondan çıkamadığını görüyordum. Bu sebeple depresyon konusunu incelemek istiyordum ama o kadar çok incelendi ki bu konu uzmanlar ve benim gibi uzman olmayıp da fikri olanlar tarafından, başka bir bakış açısı getirmeyecek olsam haddim de görmediğimden hiç bulaşmazdım.
Sonra bir yazı okudum ve gerçek olma ihtimali bile bana iyi geldi.
Size de iyi gelecektir diye paylaşmak istedim.
Çünkü “iyi” ihtimallerdir bizi ayakta tutan ve doğruyu sandığımızı düşünüp yapsak da sonuçların hep iki ihtimali var ama süreçte inandığını doğru bilmek insanı ayakta tutar. Doğru sandığımız dedim; çünkü doğru yoktur.
Sonuçlar bize doğruyu gösterir ve işte o doğru her olayda değişir.
Yazıma devam etmeden önce bu yazıyı okumak yerine dinlemeyi ya da izlemeyi tercih edebilecekler için YouTube video linkini de paylaşmak istedim. Okumaya devam etmek isteyenler ise videoya tıklamadan devam edebilirler.
Yaşamadan bilinmez doğrular, yanlışlar.
Bildiklerin ise bir diğer olayda işe bile yaramaz. Ama sonuçlara doğru ilerlerken “inanmak” insanı ayakta tutar ve yıkmaz…
Bu yazının başlığını görüp okumaya karar verdiyseniz sanırım depresyonda olduğunu hissediyorsunuzdur.
Klinik anlamda değil belki.
Belki teşhisi de koyulmadı.
Kendiniz öyle hissediyorsunuzdur.
Klinik anlamda, azı var, çoğu var, türlü türlü halleri var bu illetin ama herkes kendisininkini çok sanır…
O da bambaşka başka bir konu..
Ama depresyonu olduğundan da kötü yapan ve hissettiren özelliği var…
Tıpkı regl olmak gibi…
Sancı çeken kadınlar bazen kıvranırlar ve söyleyemezler, özellikle karşı cinsten arkadaşlarına tanıdıklarına yakınlarına itiraf edemezler.
Yüzü düşer, acı çeker, kıvranır ama neyin var diye sormasınlar diye ya belli etmez ya da soran olursa da işte karnım ağrıyor, geçer der.
Depresyon da öyle işte.
“Tırnağım kırıldı” diye hayıflanabiliriz tüm gün utanmadan da, depresyondan biraz utanılır.
Sanırım tanıdık eczanelerden viagra almak istemeyenler gibi antidepresan almak istemeyenler de vardır.
Ya da gider eczaneye, annesine ya da kardeşine alır.
Ama o kişi depresyonda olmaktan utananlardan değilse bile söyleyemez kimseye.
Bunun toplumsal bakış açısıyla ilgisi var tabii. Hele hele antidepresan kullanıyorsa kişiyle yaşanan her çatışmanın, her anlaşmazlığın sebebi karşısındaki için onun depresyonda olması ve ilaç kullanmasıdır.
Çünkü teşhisi konulmuş bir mutsuzluk, o kişinin, ilerideki tüm hak arayışlarının ve kırılışlarının, öfkelerinin, bağırışlarının, ağlayışların, içe kapanışlarının yani tüm insan oluşlarının bu durma bağlanacağını, teşhisi bilenlerin serzenişlerini ciddiye almayacağını ve bu duygu durum bozukluğunun, ona hak vermemek için bahane olarak kullanılacağını bilmesi demektir.
Bakın, yine regl gibi.
Özellikle erkekler, kadın bir şeyler için çabaladığında, vazgeçmek istemediğinde, bir şeyler düzelir umuduyla dil döktüğünde, yani erkekçe lisanında “dırdır” yaptığında, sen regl mi olacaksın diye sorarlar ya.. ve eğer ki öyleyse de onlara anlamsız görünen anlamlı isteklerinize anlam vermek istemeyişlerini itiraf etmek yerine, ellerindeki bu delille, isteklerinizin anlamsızlığını ispatlamış olurlar. Bir yüzleşmeden “sobe” diyerek ve bizi ebeleyerek kaçarlar. Dava düşmüştür. Temyize gitmek gereksizdir. Eğer reglseniz zaten ağzınızdan çıkacak her kelime aleyhinize bir delildir.
Depresyon da işte tüm doğrularınızı yanlış gibi gösterir karşınızdakine ve elinizden haklarınızı alır. Yoksa biz de biliyoruz o da ülser gibi, kanser gibi, grip gibi bir hastalık. Ama yine de belli edemiyoruz. Çünkü karşımızdakinin kaba ve düşüncesiz davranışına kırılırsak bir ara, o kişi kırılışımızın sebebini ayılığına değil, depresyonumuza bağlıyor.
Ben artık anladım ki depresyondayım demek insanlara çok dokunuyor.
Hatta kim olursa olsun hangi zümreden gelirse gelsin hangi bakış açısına sahip olursa olsun insanlar depresyonda olduklarını sadece başkalarına değil kendilerine bile itiraf etmek istemiyorlar zaten biraz da serde dertli insandan kaçılır dürtüsü var. Haklılar da . İnsanlar yıllardır yalan yanlış kişisel gelişim öğretileriyle donanımlandılar. sosyal medyadan başka bir şey okumamaları ve araştırmamaları yüzünden , enerjileri düşmesin diye enerjisini emen insanlardan kaçmaları öğretildiği için inandılar ya da zaten duydukları doğru da olsa yanlış anladılar. Çünkü enerjisiz insanlar yani depresyon geçiren insanlar enerji emenler değildir aslında çok enerjili olup görünüp başkalarının enerjilerinden beslenen ve gerçekte o enerjileri düşen insanları o hale sokanlardır enerji emenler. Ruh emiciler.
Yani dertli insandan kaçayım bu benim enerjimi düşürüyor demek sadece bencilliktir narsistliktir.
Sosyal medyanın yetiştirdiği yaşam koçlarının bilinçsiz kurbanı olan yüzeysel beyinlerin kapasitesini gösterir. Bu sebeple o depresyondaki insanlar da aman kimsenin enerjisini düşürmeyeyim diye düşünerek (çünkü zaten düşünceli olmak onları bu hale getirmiştir) ruh hallerini belli etmezler ve insanlardan, onlar onlardan kaçmadan kaçarlar ve kaçtıkça daha fazla depresyona girdiklerini sanırlar
Bu olayın klinik tanımları var tabii ki işte major depresyonlar var kronik depresyonlar var az depresyon çok depresyon kime göre depresyon halleri var ama yaşadığınız bir mutsuzluk halsizlik isteksizlik durumu olduğunda bazen de bu çok da belirgin sebeplerle olmadığında ya da çok uzun sürdüğünde çevremizdekilere anlatmayı başlarda başarsak bile süreç uzadıkça insanlarla bunu paylaşmamaya ya da tamamen saklamaya başlarız. Dedim ya hangi zümreden hangi bakış açısıyla geliyorsa gelsin o kişi, bunu yapar. Saklanır, kaçar..
Hasbelkader herkesi gaza getiren konuşmalarımı Instagram YouTube ve benzer platformlarda yapmaya başladığımda, yani benim çok güçlü ve yalamış yutmuş olduğumu düşündüğümüz sıralarda ben doğruları ve olması gerekenleri o dile getirdiğim yazılarımda kendime söylüyordum aslında.
Bu şey gibi. Kilo vermek için az kalori almak gerektiğini biliriz. Nettir bu. 2 kere iki dört ama yapamayız ama biliriz. Yani ben güya tırnak içinde doğruları bilip, yazıp söyleyip iyileşmeye çalışıyordum. 40 kere söylersem olur belki diye.
Birdenbire Güzin Abla ilan edildim. Bin kere söyledim oysaki. Dinleyen olmadı. Ben kendime verirken gazı, başkaları aldı.
Yani bildiğiniz depresyondayken ya da neşemi kaybetmişliğimi, yaşadığım travmaları, ya da travma sandığım rahat batmalarını ( parantez açıyorum burada - herkesin derdi kendine büyük gelir ve görecelidir. Kiminin pırlantası küçük, kiminin ekmeği kuru. Ama öyle ya da böyle depresyona girebilir ve belki de klinik anlamda depresyon bile değildir ama o öyle zannedebilir ama zannetmek bile olsa yaşadığı o sırada o insana ağır gelir. Parantezi kapatıyorum) işte o duygu durumlarımı yaşarken, ve iyileşmek isterken, teselliye ihtiyaç duyarken, bulamayınca da kendimi yazılarımla teselli ederken başkalarına teselli veren biri ilan edildim ve bu beni çok ama çok şaşırttı ama bu mucizeyle iyileştiğimi bile düşündüm.
Bilirsiniz “mucizelere çaresizler inanır” ve işte o çaresiz inandı ve bir de üzerine size de bu mucizelere inanmanız gerektiğini anlattı bu süreçten sonraki iki iki yıl içinde de iki kitap daha yazdı ve ilkinde yanlışlıktan değil, yalnızlıktan dedi hatalarına ve inanın bu dediğinin hala arkasında ama son kitabında mucizelere inandığı halde iyileşemeyenleri, çalıştığı çabaladığı halde başaramayanları, sevmeyi çok istediği ve sevmeyi bildiği halde doğru insanla karşılaşamayanları, yılmadığı halde hep duvara toslayanları düşündü.
Çünkü herkes benim kadar şanslı değildi ve aslında belki de ben bile benim kadar şanslı değildim.
Ve yıllardır toplum psikolojisini inceleyip, bu sene üniversiteye yazılıp sosyoloji okumaya karar vermemi sağlayan okumalarım araştırmalarım işte bu ikilemlere kendimi kaptırmamla başladı.
Doğrunun yokluğunu farkedince, inancımı da yitirdim. Çalışırsam kazanırım. İyi olursam iyilik görürüm. Dürüst olursam takdir görürüm öğretilerinin yanlış sonlanmalarına şahit olunca yani öğretilerin yalanlarını yakalayınca beynimize kazınan benzeri bir çok düşünceye olan inancımı yitirdim.
Yıllar verdim “yananı görür Allah” inancına belki ama hani o şarkıda ardından gelen “görür inşallah” kısmı var ya hani o işin biraz da şansa bağlı olduğu bölüm, işte orada kaderciliğe teslim olmak gerektiğini anladım ve bu da bana ağır geldi. Hayatlarımız, hayallerimiz, umutlarımız bir “inşallah” a bağlı devam ediyordu, ve biz her olumsuz sonuca da “hayırlısı buymuş ya da bunda da vardır bir hayır” diyerek mutluluğa doğru yol alıyorduk.
İşte bu paylaşacağım konu da böyle. Yananı görür Allah umudu ve ardından da ekliyorum ama ; görür inşallah…
Ya içinde bulunduğumuz insanlarla, iki kahkahayla, bir tatlı sözle hafifleyen ama aslında geçmek bilmeyen, umutsuzluk yorgunluk halsizlik isteksizlik , belki de doyumsuzluk halini depresyon sanıyorsak ve bir de gizlemek için çabalıyorsak?
Ya depresyon sandığımız bizim değişim, uyanma, farkına varma sürecimizse? Ya bu sancılar ondansa. Ya depresyonun taaaa dibinde hissetsek de sebebi sadece i buysa ve biz aslında yavaş yavaş, acıya sancıya, kanaya kanaya gerçek biz oluyorsak? Çünkü diyorlar ki, Depresyon sandığınız belki de uyanışınızdır … farkındalığınızın artışıdır… gerçek sizin sancılı başlangıcıdır
Okuduklarımı olduğu gibi aktarıyorum ve yorumu size bırakıyorum.
Ruhsal bir uyanıştan geçmek hayattaki en kafa karıştırıcı, yalnızlaştırıcı, herkese yabancılaştırıcı ama aynı zamanda en güzel deneyimlerden biridir.
Basitçe ifade etmek gerekirse, ruhsal uyanışlar, ruhsal yoldaki inisiyasyonunuzun başlangıcını işaretler. Diyordu makalede. (Hemen baktım sözlüklere. inisiyasyon ne demek diye. inisiyasyon kelimesi, kök olarak Latince "initiatio"dan geliyormuş. Anlamı ise "öğretme, doğru yolu gösterme" imiş. Burası ilginç. inisiyasyon tam kelime anlamın öğrenmek de bana iyi geldi makaleyi okurken.)
Diyor ki sözlükte:
“İnsanlık tarihi boyunca oluşmuş genellikle ezoterik yani gizli yapıda olan birtakım eski gelenekler vardır. Bu ezoterik bilgilerin, bunları öğrenmeye talip olanlara, yani "inisiye"lere, "inisiyatör"ler tarafından birtakım özel şartlara bağlı olmak kaydıyla aktarıldığı bilinir.
Bu eğitimin ezoterik olması, bilinenlerin herkese açıklanmamasını gerektirmektedir.
Pek çok şeyler gizli tutulur, herkese söylenmez. Bunlar ancak bu eğitimi alabilmeye layık olan sınırlı sayıda kişiye (inisiyelere) açıklanır. Bu, ana prensiplerden biridir. İnisiyatör, inisiyeyi gayet kontrollü bir şekilde yetiştirir.
Ona belirli uygulamaları yaptırır, birtakım imtihanlardan geçirir.
Kişilerin bu imtihanlar sırasında yaşamış oldukları haletler de, inisiyasyonu meydana getirmektedir."
Tıpkı acıların sancıların yani depresyonun insana yaptığı gibi, değil mi?
Ruhsal bir uyanış yaşamadan, “mutluluk” bulma çabası içinde para, şöhret, güç ve saygının boşluğunun peşinde koşarak yaşam boyu ilerliyoruz.
Makalede diyor ki:
Acılar, travmalar hayatınıza giriyorlar ve her şeyi bir kasırga gibi sallıyorlar. Ancak içlerinde gömülü olan gizli armağan, onlara en çok ihtiyaç duyduğunuz zamanda hayatınıza giriyor. O da ruhsal uyanıştır.
Ruhsal uyanışlar, ruhun özgürlük çığlığıdır.
Çağrıyı dinlerseniz hayatınız anlamlı ve önemli bir şeye dönüşecektir.
Reddedenseniz de mutsuzluğunuza “çıkamadım bu depresyondan” der geçersiniz. Siz geçersiniz de o geçmez işte.
Dedikleri gibi bir ruhsal bir uyanış deneyimliyorsanız, ki bu zordur, izin vermez hayat, aile ve çevrenizdekiler. bu dünyanın yalanlarını ve illüzyonlarını görmeye başladınız demektir.
Ruhunuzun derinliklerinde, dışsal hiçbir şeyin size gerçek mutluluk veya tatmin getirmediğini ve asla getiremeyeceğini anlarsınız. Bu derin farkındalık, sizi daha zengin, daha tatmin edici ve size bir kez daha bütün hissettirecek bir şey için özlem duymanıza neden olur.
Ama o en yakınlar var ya, neden vazgeçilemediğini bilmediğimiz en yakınlar, arkadaşlar, komşular, aile, sevgili, eş, çocuk bir illüzyonda sürüklenmemize sebep olur. Yani farkına varamayız meşguliyetlerden ve mecburiyetlerden. Yalnızlık lazımdır bunun için. Aslında herkesin odasına çekilip yalnız kalabilme lüksü vardır.
“Nilgün, yalnız yaşayıp sevgilinden ayrılınca mı diyorsun” demeyin.
Ben uzun zamandır böyleyim.
Birileriyleyken bile beynimi yalnızlaştırmayı öğrendim.
Odasına çekilen biri de ya telefonu olur eline, ya da bir dizi izler ve duramaz yine alır eline telefonu birine “whats app” mesajı yollar.
Beğendiklerini, beğenmediklerini söyler. Paylaşmak zorundadır.
Yalnız kalma korkusu yalnızken bırakmaz en çok bireyi.
Birileriyleyken de vardır o korku.
O yüzden saklarız kimlikleri, törpüleriz en azından ve sonra sakladıklarımızın kendimiz olduğuna inanırız zamanla.
Sonra yalnızlık başlar evde, banyoda, trafikte ve biz o anları bir sonraki birliktelik anlarını planlayarak geçiririz.
Yalnızken düşünmemiz gerekenler vardır oysa ki ve biz o anları yalnız olmayacağımızı anları garantilemek için harcarız.
Bazen instagramda bir beğeni butonuna basarken bile bir beklenti vardır hayattan.
Kimse düşünmez bunları ama.
Hayatın öngördüğü şekilde doğar, evlat olur, okur, adam olur, koca olur, baba olur,
Kadın olur, eş olur, ana olur…
Rollerle meşguldür tüm hayatı boyunca ve herkesin oynadığını oynamak en kolayıdır aslında.
“Anne olmayacağım, koca bulmayacağım, adını koyamadığım bir hayalim var ama sanırım ben uzayda hayatı bulursam mutlu olacağım” derse eğer bir gün birine, anlatılır itinayla saçmalıkları kendilerine.
“Deli” derler belki. Sen otur oturduğun yerde. Yapıyor işte Tesla mesela böyle şeyler. Sen niye koşarsın ulaşılması zor hayallerin peşinde. Ya olmazsa. Olsa güzel olur da, olmazsa rezil olursun
Rezil olmaktan korkmayanlar vezir olabilirler bence…
Hata yapmaktan korkan, denediği için utanan, dikkat çekmeden yaşayan, munis ama mutsuz insanlarla dolu çevremiz. Herkesin yaşadığı hayatı herkes gibi yaşamak zorunda olmaktan mutsuzlar ama rezil olmamak için mutlu olmamayı da göze almışlar…
Ruhsal uyanış ise sorgulamaya başlamakla başlar yani düşünecek vakit bulmakla ve aslında hep olan o vakti ilk kez düşünmeye harcamakla…
Makalede diyor ki:
Ruhsal bir uyanıştan geçtiğimizde, kelimenin tam anlamıyla hayata “uyanırız”. Eski inançlarımızı, alışkanlıklarımızı ve sosyal şartlanmalarımızı sorgulamaya başlarız ve hayatta bize öğretilenden çok daha fazlası olduğunu görürüz.
"Neden buradayım?" Gibi sorular sormak yaygındır. "Hayatımın amacı ne?" "Ölümden sonra ne olur?" "Neden iyi insanlar acı çekiyor?" ve uyanışınız sırasında yaşamın temel doğasını inceleyen diğer sorular. Ruhsal uyanışlar, içimizde sormayı ertelediğimiz veya dokunmaktan çok korktuğumuz en derin ve en önemli sorulara çomak sokar
Ruhsal uyanış süreci ilk başta acı verici ve rahatsız edici olabilirken, sonuçta daha anlamlı bir yaşam sürmenize yardımcı olur. Hayatınızın artık bir anlam ifade etmediği hissi, tüm eski inançlarınıza, arzularınıza ve paradigmalarınıza meydan okunmasının ve çoğu kez çürütülmesinin ürünüdür. Bu travmatik bir süreçtir.
Ruhsal uyanışlar hayatınızın herhangi bir anında veya döneminde olabilir. Kendiliğinden olabilirler, ancak aynı zamanda büyük yaşam değişiklikleri, hastalıklar, trajediler ve yaşamı tehdit eden hastalıklar, araba kazaları, boşanmalar, savaş, orta yaş krizleri ve çok daha fazlası gibi travmalarla da tetiklenebilirler.
Ve belirtiler ise şunlar.:
(Valla hepsi bende var. Yani son 3 yıldır ben depresyonda değilmişim. Uyanıyormuşum ve şimdi aslında uyanığım. Yalnız değilim. Bahar temizliği yaptım.)
Sayıyorum şimdi. Bakın bakalım bu Depresyon Belirtileri size de tanıdık geliyor mu?
.
1- Hayatınız yanlışmış gibi hissediyorsunuz.
İnandığınız, inşa ettiğiniz her şey doğru çalışılan yanlış gibi görünüyor. Hayatınız kendi hayatınız gibi hissettirmiyor. Artık kendiniz gibi hissetmiyorsunuz. Bir zamanlar keyif aldığınız hiçbir şey, artık size anlam ya da tatmin getirmiyor.Kayboldunuz ve hangi yönün doğru olduğunu bilmiyorsunuz
2- Anlam ve amaç için can atıyorsunuz çünkü anlamsız ve amaçsız hissediyorsunuz.
Hayatınızın anlamını bulmayı derinden arzuluyorsunuz. Amacınızın ne olduğu hakkında hiçbir fikriniz yok ama çaresizce bulmak istiyorsunuz. İçinizde bir şeyin "eksik" olduğu hissi var.Her şeyden yalıtılmış hissediyorsunuz (başkaları, kendiniz, genel olarak yaşam)
3-Derin düşünmeye ve derin sorular sormaya başlıyorsunuz ve diğer konuşmalar sığ geliyor.
Daha felsefi düşünmeye başlıyorsunuz. Cevapları bilmediğiniz için bu tür derin düşünceler sizi büyük ölçüde rahatsız edebilir.İnsanlarla konuştuğunuzda, akut bir ait olmama k duygusu hissedersiniz. Çok az insanın tutku, duygular, anlam ve ruh hakkında konuşmakta rahat olduğunu fark edersiniz. Sohbetler sırasında, küçük konuşmalardan huzursuz ve rahatsız hissedersiniz. Sessizce bağırırsınız aslında, "Kimse kalkıp neler olduğunu anlayamıyor mu?" diye. Anlamsız sohbetlere olan hoşnutsuzluğunuz sizi daha çok yalnızlığa çeker
4-Size öğretilenlerin çoğunun boş ve yalan olduğunun farkındasınızdır.
Kaç inanç, duygu ve değerin gerçekte size ait olmadığını, başkalarına ait olduğunu veya kültürünüzden miras kaldığını görmeye başlarsınız. Materyalizm, başarı ve para artık sizin için hiçbir şey ifade etmez. Toplumun makinesinde bir dişli olduğunuzu hissetmeye başlarsınız.
5-Tamamen kaybolmuş ve yalnız hissediyorsunuz ve yalnız olmayı arzuluyorsunuz.
Artık hayatınızdaki hiçbir şey mantıklı görünmüyor. Bu gezegene ait değilmiş gibi hissederken, bir zamanlar yakın hissettiğiniz kişilerle (yani arkadaşlarınız, iş arkadaşlarınız ve aile üyelerinizle) ilişki kurmakta zorlanıyorsunuz. Yalnızlığı arzuluyorsun. Bir zamanlar dışa dönük olsanız da, şimdi doğanızın içe dönük yanını deneyimliyorsunuz. Sessizliğin tadını çıkarmak ve iç gözlem yapmak için çok zaman harcıyorsunuz. Her ne pahasına olursa olsun, sosyal iletişimi azaltmaya çalışırsın. Bu noktada, birçok eski arkadaşla bağlantınızı kaybedebilirsiniz.
6- Çoğu insanın ne kadar mutsuz olduğunu görüyorsunuz.
Başkalarının mutsuzluğunun ve acılarının farkına varırsınız Aktivizmi keşfetmeye başlayabilir veya insanlığın durumu hakkında daha fazla şey okuyabilirsiniz. Dünyada ne kadar acı olduğunu fark etmek size işkence eder.Dünyayı gözlemlerken umutsuzluk ve korku hissedersiniz
7- Hayatınızı "temizlemek" istiyorsunuz.
Karaya oturmuş, depresif ve umutsuz hissetmekten bıktınız ve yoruldunuz. Birdenbire, hayatınızı basitleştirme ve düzene sokma ihtiyacı hissedersiniz. Bu, zehirli insanlarla bağlarınızı koparmak, alışkanlıklarınızı yeniden değerlendirmek, eski şeyleri atmak, yeni bir işe başlamak veya yaşamak için yeni bir yere taşınmak ve hatta sahip olduklarınızın çoğunu vermek anlamına gelebilir.
8- Derin empati yaşamaya başlıyorsunuz.
Hem insanlığın hem de doğanın karşılaştığı pek çok zorluğa daha fazla dikkat etmeye başlayıp, daha fazla şefkat geliştirirsiniz. İçsel empatiniz uyanır ve duygularınızın yoğunluğuyla baş etmekte zorlanabilirsiniz. Her şey sizi daha çok etkiler. Başkalarının enerjisini, sevdiklerinizin acısını daha yoğun ve hayattaki zorlukları her zamankinden daha derin hissedersiniz.Bu, içsel dönüşümünüzde çok önemli bir noktadır
9-Yaptığın iş her neyse onu bırakmak istiyorsunuz.
Yıllarca diplomanızı almak, kariyerinizi kurmak, rütbelerinizi yükseltmek için çalışmış olsanız da boşluktan başka bir şey hissetmiyorsunuz. İşiniz artık size ihtiyacınız olan tatmin duygusunu sağlamıyor. Eskiden yaptığınız şeyi yapmaya devam etme motivasyonunu bulamıyorsunuz
10- Özgünlük ve gerçeğe susadınız.
Kendinize karşı dürüst olmak en öncelikli hale gelir. Numara yapmaktan ve taktığınız eski maskeleri takmaktan nefret ediyorsunuz. Tamamen özgün olmak istiyorsunuz. Bahaneleri, yalanları hemen hissetmeye başlar ve bunlar sizi hasta eder ve tiksindirir.
11-Eskiden olumlu sandığınız ve aslında dışarıya olumlu kendinize olumsuz alışkanlıklarınızın farkına varırsınız.
İçinizde, kara tahtayı temizlemek ve baştan başlamak için güçlü bir dürtü ortaya çıkar.
12- Kaygı ve / veya depresyon yaşarsınız.
Derin varoluşsal depresyon ya da ı kaygı dönemlerinden geçebilirsiniz. Uyanışınıza dalmanın şoku, kendinizi dengesiz hissetmenize neden olur. Belirsizlik ve korku sizi her yerde takip eder.
Ruh haliniz neredeyse her zaman düşük ve melankolik. İliklerinize kadar yorulduğunuzu hissedersiniz.
13- Dünyayı daha iyi bir yer yapmak istersiniz.
"Büyük resmi" düşünmeye başlarsınız. Gerçek bir etki yaratma özlemi, başkalarına aktif olarak yardım etmeye veya bu arzu ile uyumlu bir yaşam amacı bulmaya dönüşür.
14-Sezginiz yükselir.
Yavaş yavaş içinizdeki durgun, küçük sesi dinlemeye başlarsınız. Kararlarınıza rehberlik etmesine izin verirsiniz. Sonunda, gizli ruhsal armağanlarınızı ve yeteneklerinizi ortaya çıkarmaya başlarsınız.Hayatın size getirdiği birçok işaret ve alametin farkına varmaya başlarsınız. Hatta sayısız mistik deneyim yaşayabilirsiniz.
15- Tanrı tarafından terk edilmiş hissedersiniz. (Susuyorum)
Ama burada düşüncelerinizle baş başa bırakıyorum sizi.
Çünkü ben denilenleri son zamanlarda çok yoğun olmak suretiyle en az 3 senedir yaşıyorum. Ama aslında son kitabımı yazarken inzivaya çekildiğimde başladı bu sancılı süreç. Farkına vardığım birçok şeyden korktum ama kaçamadım ve bu makale karşıma çıkınca ışık oldu bana.
Bunları yaşayan varsa , belki de depresyonda değilsinizdir, acınızın sebebi uyanışınızdır. Öyle olmasa bile uyanış olduğuna inanmak bile insanı uyandırır.
Hadi ben kaçtım. Yapmam gerekenler var. Vakit yok. Çünkü baksanıza , ben kendimi uyanık sanmışım ama aslında daha yeni uyanmışım.
Her şey bir yana, acılarınızdan, sancılarınızdan, kusurlarınızdan, yaralarınızdan, sakın utanmayın.
Sınava girmeden ilkokul diplomasını vermiyor insana hayat.
“Okuyup adam ol” derler ya büyüklerimiz.
Sınavsız adam olunmuyor işte.
Dikkatsizlikten kırılan puanlarımız olabilir o sınavlarda ama çalışmadığımız için kırılmasın puanlar insan olma yolunda verdiğimiz sınavlarda….
NİLGÜN BODUR
Comments