top of page

Teselli Nasıl Verilir?


Teselli Verirken Psikolojik Şiddet Uygulayarak Travmaya Sebep Olanların Yaptıkları Yanlışlar ve Teselli Nasıl Verilmeli?


Kalbi kırık bir arkadaşın senden " Teselli " mi bekliyor ? Ya da bir sen bir arkadaşından bir kaybın, ayrılığın ya da başarısızlığın üzerine teselli bekleyip, hatta beklediğini alıp, iyi niyetli tüm söylemlerini dinleyip, seni yalnız bırakmayan ve kötü gününde yanında olan bir tanıdığın olduğuna şükürler ettiğin halde, eve döndüğünde kendini daha kötü mü hissediyorsun.

Hemen anlatayım sebebini.

Biliyorum çünkü.

Kitaplarda bahsedilmez bundan ama yaşamak ve yaşadığını irdeleyebilen biri olmak aslında tüm sebepleri sunar insanoğluna.

Yazıma devam etmeden önce bu yazıyı okumak yerine dinlemeyi ya da izlemeyi tercih edebilecekler için YouTube video linkini de paylaşmak istedim.Okumaya devam etmek isteyenler ise videoya tıklamadan devam edebilirler.


Coğrafya, Matematik, Fizik, Tarih dersi kitaplarında yazar öğrenebileceğiniz şeyler. Hüznün, mutluluğun, dostluğun, aşkın hatta psikolojinin tarifi ve gerçekleri izafidir bence.

Hangi kitap yazabilir ki birbirinden farklı, zaman, inanç, aile, çevre, kültür, cinsiyet şartları değişken olan ve hormon, zeka, duygu düzeyleri ile de birleşince sonsuz sınırsız kombinasyonlarla sıfatlandırılması mümkün olmayan kişilerin ve kişiliklerin kurallarla sınırlanamayacak ruhlarının tanımını, tarifini, kurallarını


Bu sebeple hep derim. Ben beni başkasına anlatamam. Beni benden az anlayacağı kesindir çünkü.

Benzer yaşamlar ve benzer tepkiler sayesinde kenetleniriz insanlarla bazen.

Azla yetinmek hatta azı çok sanmak bizim zaten en büyük özelliklerimizden.

Acılar aynıdır. Biri ölür, biri gider, güzel şeyler biter... Yaşayanları farklıdır ama.


Teselli ise acı çekilirken duyulan en büyük ihtiyaçtır. Ben ise dondurmaya ihtiyaç duyuyorum artık.

Oysaki bilsek, teselli verenin bizim acımızı teselli olarak kullanabileceğini, paylaşır mıyız o kitaplarda tarifi yapılamayan yegane, biricik ve eşsiz acımızı...


Denize düşen yılana sarılır denir ama denize düşen sarıldığının yılan olduğunu da bilir. Denize düşmüştür. Boğulmamak için mücadele eder. Yılana sarılır evet ama son çaresidir.


Oysaki acı çeken, tesellicisini o sırada o kişi hayatta acı çekmediğinden, başarılı bir hayat ustası ya da konunun uzmanı bilir. Kendisi garibin tekidir ve acı çekmeyen gözünde hayatın sırrını çözdüğüne inandığı kişidir. Sırlarını aktarmasını ister ona. Çünkü kendisi bir bok bilmemektedir.


Düşünmez ki belki de kendisini yıkan acı, tesellicisinin yaşamadığı için uzmanlaştığını sandığı ama yaşasaydı altından kalkamayacağı bir travma modelidir. Belki de kendisi oldukça iyi idare etmektedir.


Bilirsiniz, sokak röportajlarında kendilerine mikrofon tutulunca cevabını bilmedikleri bir soru sorulsa bile danışılan kişi olmanın gururuyla açıklama yapmadan duramaz insanlar.


İşte teselliciler de böyledir. Mikrofona konuşurlar.

Ve verdikleri akıldır, nasihattir, derstir ama asla teselli değildir.


Ben travmalardan sonra günde üç öğün tok karnına alınan bu tür tesellilerin geçmesi beklenen travmaları kalıcı yaptığını yani kronikleştirdiğini düşünürüm...

Bakın kimse bu hayatta usta değildir ama acı çektiği için çırak olduğunu sanmak da gereksizdir.


Kendini çırak sananların usta sandıklarına koştuklarında duydukları bir kaç bilge kalıp vardır sadece.

Söyleneni tarafından ezberlenmiş ama çoğu zaman kullanılmamış acı küçümseyen kalıplar.


Örnekler verdiğimde daha da anlamlı gelecektir bu söylediklerim eminim.

Mesela

  • Boşveeeer, bak millet nelerle uğraşıyor. Hayat kısa. Tadını çıkar.” ( söyleyenin ağzına ıslak odunla vurulması gerekirken genellikle aydınlanılmış gibi yapılır)

  • Ya da "Bence abartıyorsun... Hemen silkelenmelisin. Bir duş al, saçını makyajını yap, kendine gel. Aaaa ama ayıp ediyorsun bak. Yazık değil mi güzelim ömrüne”

  • Ya da biten sevdalardan sonra, “O kaybetti. Elini sallasan ellisi.”

  • Ya da daha beteri, “Bak şekerim güzelsin, özelsin, zekisin ama bir dahaki sefere biraz daha sabırlı ol. Daha az anlat. Ser verip sırrını verme. Seni cebinde bildi tabii. Öyle yemekler hazırlayıp, doğumgünlerinde sürpriz yapıp, yeteneklerine methiyeler yağdırırsan gider tabii adam. Cepte bilmesinler seni. “

(Ayyy tiksindiğim teselli...

Diyor ki, “Sen güzel sevme. İçinde tut. Sen sen olma. Karşındaki eldeki kuşu değil daldaki kuşu seven bir narsist değil”

Yani “Adam haklı” diyor.

Sevilince havaya giren; seveni onun için yaptıklarından sonra cepte bilen, ardından iş çeviren haysiyetsizin teki olduğunu değil de, senin katıksız ve çıkarsız sevginin saklanması gereken bir özellik olduğunu söylüyor

  • Ya da sen anlatırken derdini, “Aaaa bak bu konudan artık bahsetme, ben dinlerim de anlatınca sen kötü oluyorsun. Hadi bakalım şimdi düşünme ve anlatma. Süslen püslen gez ya da bir yürüyüş yap” derler.

Gaza getirdiklerini sanırlar değil mi? Oysa ki saçını bile tarayamayacak durumda olduğunuzu size tekrar hatırlatırlar. Verdikleri basit öğütleri bile yapamayacak durumda olduğunuzu hissedersiniz. Güçlenmek yerine daha da zayıflaşırsınız. Bir de artık geçmeyen acınızdan utanırsınız. Onlar için üzülmeniz için yeterli olduğunu düşündükleri süre dolmuştur. Teselli beklerseniz zaten yaşayacağınız şey budur:

  • Nasihatler almak

  • Eleştiriler almak

  • Daha beteri var hikayeleri dinlemek

  • Yapacak gücünüz olmadığını düşündüğünüz şeyler tavsiye edildiğinde daha güçsüz hissetmek

  • Ve bir süre sonra teselliciler tarafından acınıza biçilen sürenin geçmiş olduğunu ayrımsayıp ama sizde geçmeyen acınızı saklamaya çalışırken daha da acımak

  • Sonuç: Acıdan utanmak, insanlardan kaçmak...

Bu sebeple inanırım ki teselli vermeyi bilmeyen bilmiş insanlar, yaşadığımız travmaları pekiştirirler...


Özellikle onlar daha beterini anlattıkça sizin acı hakkınızı elinizden alırlar...


İşte bu yüzden bir liste yaptım aslında iyi niyetli olan ama niyetlerini karşısındakine yansıtamayan o bilmiş tesellicilere:

  1. Teselli vermek istiyorsanız, konuşmayın, dinleyin... yani teselli vermeyin

  2. Başkalarının acılarını küçümseyin

  3. Acılara süre biçmeyin

  4. Kendinizden ya da başkalarından “daha beter” örnekler vererek acı çekeni acısından utandırmayın

  5. Yanında olun ama olurken hayır işliyormuş gibi davranmayın. Yani arayıp bugün nasılsın diye sormayın.

  6. Bol bol arayın ,anlatın ama acımayın ve hatta akıl danışın acı çekene bir başka konuda. Tüm dünya onu acısı için azarlarken ve hatta kendisi bile kendini azarlayıp zayıf ve çaresiz hissederken, akıl danışın. Çocuğunuzun derslerini yapmadığını. Ona nasıl davranmanız gerektiğini sorun? Ya da yaptığı o muhteşem kekin tarifini isteyin? Ya da “Bugün doktora gideceğim, yanımda olur musunuz ?” deyin.

  7. Ve eğer ki karşınızdaki acısından bahsederse konuyu kapatmayın, süre biçmeyin, “hadi artık yeter, kendine gel” demeyin. Sadece dinleyin ve seni anlıyorum ve geçeceğine eminim ve ben akıl veremem sana ama şunu bil ki istediğin zaman yanındayım deyin

  8. Ve artık dertli insanlardan vebalılarmış gibi kaçmayın. Kaçacaksanız da siz bilirsiniz ama nasihat vermeden kaçın.

  9. En güzel cümle ise emin olun ki şudur: “Bunlarla nasıl başa çıkılır bilmiyorum ama ben senin kadar güçlü duramazdım…”

Yalan bile olabilir... insanları mutlu edecek yalanlardan asla kaçmayın...

Çünkü belki gün gelir siz de bir yalana inanmak isteyecek kadar çok acı çekersiniz...


Acıyı, çaresizliği, gözyaşını ve insanı hafife almayın...


Teselli nasihat değildir...

Teselli dinlemek ve ben seni hep dinlerim hissini karşınızdakine vermektir...

İşte o zaman inanın haklı görür çektiği acıyı insan. Hakkı görür ve anlatıp da anlaşılamadığı için tekrar tekrar anlatmak yerine ilk anlaşılmasında rahatlar

Ve bir daha anlatmaz.

Kabuğuna çekilir belki biraz. O kabuğu da kırmaya çalışmayın. Gidin yanına. Sokulun kabuğunun altına. Zaten kabuk kendisi kırılır istihab haddini altı kalabalıklaştığı için aşınca.


İşte böyle dostlar...

Dinlemek ve anlamak yeterlidir sevdiklerinizin acısına ilaç olmanıza...


Aklı, fikri, eleştiriyi, nasihati isteyen olursa da vermeyin...

Senin aklın sana yeter deyin...


Ve onlara acı çekerken bile çok güzel olduklarını söyleyin


Şu anda bu yazıyı okurken tedavülden kalktığı düşünülen gönül kırıklıklarını hala üzerlerinde taşıyanlar varsa emin olun mutsuzluk da mutluluk kadar hakkınız...


Ve yine emin olun ki unutmamak için uğraşsanız da unutacaksınız

Teselliye ihtiyacınız yok ki

Hiçbir duyguyu kursağınızda bırakmamalısınız.

Dibine kadar yaşayıp utanmamalısınız.


Hatta son günlerde sosyal medyada yaptığım kısacık bir paylaşımla son vereyim yazıma.


Bütün acılar geçer.

Bazıları delip geçer

Bazıları geçmez sanılır geçer

Bazıları da geçmesin istersin yine geçer.

Bir de bakarsın o acılar

Zamanı geldiğinde

Merhem yerine bile geçer.

Başka bir acının üzerine sürersin.

O da geçer.


Acılarınızın size ve başkalarına merhem olması dileğiyle….


Nilgün Bodur

 

İLETİŞİM LİNKLERİMİZ:


NİLGÜN BODUR SOSYAL MEDYA KANALLARI


NİLGÜN BODUR KİTAPLARI ONLINE SATIŞ LİNKLERİ









bottom of page