top of page

40 Yaşınıza Geldiğinizde



40 Yaşınıza Geldiğinizde Keşke Daha Önceden Bilseydim Diyeceğiniz 10 Madde


Keşke benim gençliğimde de birileri kalkıp kendi doğrularını ya da tecrübelerini anlatsaydı bana, böyle madde madde...

Bunlar benim tavsiyelerim sadece sizlere...

Daha iyilerini, daha doğrularını söyleyenler vardır mutlaka fakat herkesin yaşamı ve çıkarımı farklı ama ne olursa olsun dinlediğinizde anlam ifade etmese de yaşadığınızda anlam ifade edeceğine eminim söyleyeceklerimin.

Diyorum ya, keşke ama keşke başkalarının dediklerini dinleyebileceğimiz kaynaklara bu devirdeki gibi kolayca ulaşabilseydik benim devrimde de.

Biz el yordamıyla yaşadık hayatı.

Sürekli şaşırdık.

Sürekli afalladık.

Yazıma devam etmeden önce bu yazıyı okumak yerine dinlemeyi ya da izlemeyi tercih edebilecekler için YouTube video linkini de paylaşmak istedim.Okumaya devam etmek isteyenler ise videoya tıklamadan devam edebilirler.



Hadi bakalım, gelelim 1. Maddeye.


  • 1- Sakın ha sakın küçük şeyler hakkında endişelenmeyin.

"Sıradaki Teşekkürüm Bana Yanlış Yapanlara" adlı ilk kitabımda bir deneme yazım vardı.

"Küçük Şeyler" başlığı altında...

Bir bölümü şöyleydi:


"Sıcak ekmek ucunun verdiği hazzı vermiyor artık hiçbir adı havalı yiyecek. Pancake, chai tea latte falan hikaye yani...Küçük şeylerden mutlu olurduk biz zamanında...

Babam bizi uçak izlemeye götürürdü. Yeşilköy'e... Nadiren uçak inerdi o zamanlar.

Biz altından geçmeye çalışırdık tam inerken... Kulaklarımızı tıkayarak...

Kaçırırsak yarım saat daha beklerdik.

Çıt çıkarmazdık... Pazar günleri aktivitemizdi bu bizim ve biz pazar günlerini bu sebeple iple çekerdik. Şimdi ise bizi hiçbir şeyin şaşırtamadığı bu dünyada küçük sevinçleri es geçiyoruz... Ama biz ailece karar verdik artık büyük sevinçleri beklemeden küçükleri kucaklıyoruz.

Hiç atlamıyoruz.

Mesela gazetede gördüğümüz kızın hangi dizide oynadığını çıkartınca bile seviniyoruz... Maşrapayla leğende yıkandığımızı asla unutmadığımız için, merkezi sistemle akan sıcak suya sürekli şükrediyoruz...

Çekmeyen wi-fi 'yi dert etmekten ve akıllı telefonlara poz vermekten mütevellit, içten gülümsemeleri kaçırdığımız şu günlerde, karar verdik; biz karpuzun rengi pembe, kabuğu ince, tadı fevkalade çıkınca bile ailece bayram ediyoruz...

Bayram bize bahane...

Biz sert ve sulu elma yiyince bile mutlu oluyoruz..."


Ya işte böyle..

Küçük şeylerin bizi mutlu etmesine izin vermiyoruz da aynı küçük şeylerin bizi üzmesine nasıl izin veriyoruz?

Bir ruha bu kadar yanlış yapılmaz ki...

Emin olun, küçücük şeyler var yaşandığında çok büyük gelen. Bir tartışma, bir utanma, bir rezil olma, bir kaybetme, bir aldatılma, bir saçmalama...

Hiçbirini hatırlamayacaksınız 40'lı yaşlarda vVe bu sebeple kırkınızdan sonra aklınız başına gelecek. O yüzden şimdiden küçük şeyleri dert etmemeyi öğrenin.

Bugün işten çıkarılırsınız, yarın bu sebeple başka bir işe ağlaya zırlaya, zorlana, yalvara girdiğinizde kariyerinizin zirvesine çıkarsınız.

Ya da kim bilir, belki de hayat arkadaşınızla tanışırsınız.

Her şerrin bir hayrı var derlerdi bana çocukluğumda.

Keşke her şeyi kafama takmadan anlasaydım zamanında.


  • 2- Her zaman yeniden başlayın


Bir kariyere başlamak için doğru zaman yoktur. İstediğiniz zaman başlayabilirsiniz. Yirmi yıllık mesleki deneyimleriniz olabilir ve yeni bir işe yeniden başlamak zor gelebilir size. Çocukluk hayaliniz de olsa cesaret edemezsiniz garantici yapınız sebebiyle. Derinlemesine keşfetmeyi seçtiğiniz herhangi bir alana uygulanabilecek bilgi ve becerilere sahip olduğunuzu unutmayın.

Nereden başladığınız da önemli değildir. Adım atar atmaz sonsuz fırsatlarla karşılaşırsınız.

Emin olun...


Bilir misiniz?

Kuş türleri arasında, en uzun ömüre sahip olanlardan biri olan kartallar genellikle 70 yaşına kadar yaşarlar. Ama bu onlar için kolay bir süreç değildir. Çünkü 40 yaşındayken ciddi bir karar vermek zorunda kalırlar. Çünkü o yaşlarda pençeleri sertleşir ve o pençeler avını kavrayamaz duruma gelir. Gagası uzayıp kıvrılır. Avını yiyemez duruma gelir. Kanatlarındaki tüyler yaşlanıp ağırlaşır ve bu sebeple nerdeyse uçamaz duruma gelir.

Bazı kartallar ölümü seçer, bazılarıysa değişmeye karar verir. Bir dağın tepesine uçar ve sert bir kayaya gagasını vurarak düşmesini sağlar ve bir süre sabırla yenisinin çıkmasını bekler. Yeni gagasıyla pençelerini söker ve yeni pençelerinin çıkmasını bekler. Onlarla da kartlaşan ve ağırlaşan tüylerini yolar. Bir süre sonra kartal yeniden doğar ve meşhur yeniden doğuş uçuşunu yapar.

Ortalama ömrünüzü yenilenerek geçirmek yerine, oturarak yaşlanmayı beklemek istemezsiniz değil mi?


  • 3- Başkalarının hedeflerine ulaşmasına yardımcı olun


Hayat alış veriştir.

Başkalarının hedeflerine ulaşmasına yardımcı olmadıkça hedeflerinize ulaşamazsınız. Diğer insanları başarılı kılmak için zaman ayırın. Örneğin, onlara tecrübelerinizle yol gösterin, potansiyel engellere karşı uyarın veya işler zorlaştığında onları teşvik edin. Mutluluğun mutlu etmekle ilişkisi vardır. Mutlu olmayı beklerseniz olamazsınız ama birini mutlu etmek her zaman size döner. Nankörlükle de karşılaşsanız, iyi niyetli, vicdanlı, merhametli biri olduğunuzu bilmek bile sizi daha huzurlu ve mutlu biri yapar.

Olduğun kişiyi sevebilmek ise en büyük mutluluk oluyor 40'lı yaşlara gelindiğinde. Sizi temin ederim.

  • 4- Sadece size iyi gelen kişilerle zaman geçirin.


Hayat, umursamadığımız insanlarla birlikte olmak zorunluluğunu hissetmek ve yaşamak için çok kısa.

Kendinizi incelikle mazur göstermeyi ve hayır demeyi öğrenin. Ama incelikle...

Hayatınız boyunca arkadaşlar gelip gider.

Yıllarca tanıdığınız insanlar bile yaşadığınız ufak bir değişim sebebiyle geri çekilme eğiliminde olurlar.

Evlenmek, boşanmak, taşınmak, iş değiştirmek, terfi etmek, iflas etmek vesaire.

Her değişim veya gelişim birilerinin bitişi ya da gidişi demek olsa da, kalanların da yerinin sağlamlığını ispatlar.

Ve bu değişimlerden geçmeden yanınızdakileri sınamanız da mümkün değildir.

Hem iyi günde hem de kötü günde yanınızda olanları farklı yerde tutun.

Çünkü bazı kötü gün dostları, iyi gününüzde ortadan yok olurlar.

Ne yazık ki bazı insanlar mutsuzluktan beslenirler ve sizin kötü gününüz onların şükrü olabilir. Bazıları da sadece siz iyi durumdayken çevrenizde dolanırlar ama maddi ya da manevi bir gücünüzü kaybettiğinizde ortadan kaybolurlar.

Bunlar sessizce olur...

40'lı yaşlarınıza gelip de çevrenizde kalanlara şöyle bir baktığınızda, "Keşke zamanında onlara daha fazla vakit ayırsaydım" demek istemezsiniz, değil mi?


  • 5- Yazmak şifadır... Yazın

Nokta...

Anlatmaya çalışıp anlatamadığınız çok şey olacak bu hayatta.

Ve karşınızdakilere anlatmaya çabalarken geçecek zaman...

Siz yazarak anlatmaya çalışın.

Bunu yazdığım için söylemiyorum, inanın.

Bir çok psikolojik tanı koyulmuş hastaya uzman tavsiyesidir "yazmak".

Çünkü kişiyi rahatlatır.

Anlatamadıklarını anlattırır ve en önemlisi kendisiyle tanıştırır ve kendisiyle arkadaşlık kurmasını sağlar ve bu özellikle 40'lı yaşlarda insanın çok işine yarar.

Kimse kalmadığında çevresinde kalemi vardır elinde.

Hatta çok kalabalık olsa de çevresi, anlatmak için hırpalamaz kendini.

Evde kendisine anlatabilir çünkü istediğinde her şeyi


  • 6- O sihirli kelimeyi bol bol kullanın.


"Teşekkür Ederim"

Teşekkür etmek güzeldir...

Size ve size yapılan iyiliklere minnet duymak ve göstermek çok güzeldir.

Hiç ama hiç tereddüt etmeyin ve teşekkür ederek hem kendinizi hem de size iyilik yapanı mutlu etmekten çekinmeyin. Şükür gerçekten rahatlatır. Kimse yoksa ortalıkta teşekkür edecek, bakın aynaya kendinize teşekkür edin.

40'lı yaşlara geldiğinizde duymak istediğiniz bir çok teşekkürden mahrum bırakılabilirsiz.

Vakit varken siz edin.

Sizi küçültmez, borçlu çıkarmaz, sadece iyi hissettirir.

Ne kadar basit geliyor değil mi?

Ama egoları yüksek insanlar genellikle teşekkür etmeyi sevmezler.

Minnet onlara borçlu hissettirir.

Oysa ki o saçma egoları sebebiyle iyi insanları gücendirirler.

Siz edin edebildiğiniz kadar.

Maske bile 1 TL ama teşekkür bedava...


  • 7- Yargılamayın


Tanımadığımız birini, nasıl göründüğü, ne yediği ya da ne giydiği ile yargılamak o kadar kolaydır ki.

Bu dürtüyü hissettiğinizde -ki bu güdü yüzeysel çevrenizden ileri gelir- onlar hakkında hiçbir şey bilmediğinizi kendinize hatırlatın.

Herkes farklıdır.

Herkesin başka bir yaşam tarzı vardır.

Gözlemlemek sorun değildir asla ama müdahale etmek veya yargılamak yersizdir.

Yargıladıklarını yapan insanlarla dolu dünya.

Tükürdüğünü itinayla yalatıyor hayat insana.

"Ben asla böyle biri ile birlikte olmazdım" demeyin; bir arkadaşınızın birlikteliğini yargılayıp da.

Ya da "ben asla para için orada o pozisyonda çalışmazdım" demeyin; bir tanıdığınız eğitiminin gerektirdiği gibi bir iş bulamadığında.

Bunların hepsi başınıza gelebilir.

Mutlu evlilikleri hüsranla sonuçlananlar, genellikle o beğenmedikleri ilişkilerden daha kötülerini tecrübe etmek zorunda kaldılar hep benim çevremde.

Ya da maddi sıkıntı yaşamayacağını sanıp işlerini bir anda kaybedenler, yaşamlarını idame ettirebilmek için binbir yöntem denediler.

Bu sebeple asla kınamayın, yargılamayın...

Neyi kınarsanız, onu yaşarsınız...


  • 8- Dürüst olun


Sonuçta, kaybedecek ne var?

Kırıcı olun demiyorum ama nezaketle dürüst olun.

Düşündüklerimizi söylediğimizde ve kendimizi olduğumuz gibi sergilediğimizde karşımızdakini kaybetme konusunda endişelenmemeyi öğrenmeliyiz.

Nabza göre şerbet vererek belki daha iyi şartlarda yaşarız ama kimliğimizi bulamayız ve bu dünyadan göçüp giderken bile çevremizdeki herkesi tanımlayabiliriz ama bizim kim olduğumuzu öğrenemeden gideriz.

Hayatta herhangi bir alanda -iş dünyasında ya da sosyal ortamlarda, aşk hayatlarımızda ve dostluklarımızda- bizim için doğru olanlarla karşılaşmak istiyorsak, ilk önce kendimizi doğru olarak sunmalıyız.

Eğilip bükülüp esneyebiliriz belki ama kimliğimizi kaybetmeden yolculuğun tadını çıkarmalıyız. Ben pazarlama yapıyordum. Gerçeklerin en çok çarpıtıldığı ve abartıldığı meslektir.

Yabancı markalarla dünya devleriyle toplantılar yapıyordum...

Patronum severdi beni. Şimdi iyi arkadaşız.

Kızardı ama dobralığıma, dürüstlüğüme...

Ama ben sonunda o dünya devi markalardan tahminimizin ötesinde bir reklam bütçesi koparırdım ve aklıma koyduğum projeyi onaylatırdım.

Samimiyet hep kazandı hayatımda ama zor ama kolay...

Çok eleştirildim, çok hırpalandım ama sanırım hep kazandım ve kazandım dediğim para değil inanın.

Ben işimi iyi yaptığıma olan inancımı, kim olduğumu anlamanın haklı huzurunu ve hataların bile dürüstlükle yapıldığında anlayış gösterildiğini anladım.

Yoksa bu kadar yılı yalanla dolanla nasıl yaşardım?


  • 9- Yeni bir şey öğrenmek için hiçbir zaman geç olmadığını asla unutmayın

Kendi deneyimlerimden, yeni bir şeyler öğrenmenin kolay ve çok zevkli olduğunu biliyorum.

Hatırı sayılır bir "Kurumsal İletişim" kariyerinden sonra 38 yaşında sadece 20 li yaşlardakilerin "blogger"lığa soyunduğu bir ortamda tesadüf eseri sosyal medya fenomeni oldum ama 42 yaşında da yazar dendi bana.

9 yaşımdan beri hayalimdi.

Ama bu kurtlar sofrasında, ekmek peşinde koşan ve genç yaştaki evliliğinin daha ilk yılında eşi kanser olunca maddi yükleri katbekat artan bir kadın olarak yazmak sadece vakit bile ayıramadığım bir hobi haline gelmişti.

Yazmaktan para kazanmayı ise hiç hayal etmediğimden, kurumsal kariyerimde, garantili bir maaşla eğitimimin gerektirdiklerini ifa ettim yirmi yıl boyunca.

40'lı yaşlarda yazarlık kariyerlerini bitiren onlarca kişi tanıyorum şimdi.

Daha onlar olgunlaşamadan kalemlerine küsen insanlar var.

Satmayan kitaplar, ilgi görmeyen konular, kendilerini aşma çabaları ile vazgeçen bir dolu yazar tanıdım.

Oysa ki ben 42 yaşımda ilk yayınevi tecrübemde atarlı bir editörün karşısına oturmuştum ve bilmem neden fütursuzca azarlanıyordum.

Onlarca yüzlerce kişilik ekipler yönetip , yabancı markalarla çalışıp projeleriyle dünya çapında ödüller almış bir kadın, sosyal medyada hasbelkader yemekleriyle ve maskeleriyle isim yapınca ve kendisine bir yayınevinden de teklif gelince, baş editör tabii ki çok da kaale almadı beni. İmlam için, oku oku bitmek tükenmek bilmeyen devrik cümlelerim için, kitabın adı uzun olduğu için, evde kendi çekmemi söyledikleri kapak fotoğraflarımı beğenmedikleri için azarlandım.

Stajyer gibiydim o dünyada.

Ama başlamanın ve sabretmenin kadrini bilen bir stajyer.

Bu fırsatı “Bana ne be? Ver yazılarımı, eve gidiyorum” diyerek tepemezdim.

İncinen egoma "Şşşt, ses çıkarma" dedim. Çocukluk hayalimdi bu. Bir atarlı editör sebebiyle vazgeçemezdim.

İlk baskı 2000 adetti.

"Ne zaman gelir yeni baskı talebi sizce?" diye sorduğumda, o editör ilk defa bana gülümsedi ve dedi ki, "2000 adet satsın da düşünürüz. Hiç gelmeyebilir. Bunlar bile tükenmeyebilir."

Bana aracı olan çok sevdikleri yazarı kıramadıkları için orada olduğum belliydi. Adını vermeyeceğim onun, çünkü o da ben ona saygıda kusur etmediğim, her daim minnet duyduğum ve çok sevdiğim halde, sanırım bana yaptığı aracılık beklediğinden fazla olunca yenildi insanlığın ilkel güdülerine ve hiçbir açıklama yapmadan beni hayatından çıkardı.

Yine de borçluyum ona ömür boyu ve keşke beni her hayatından çıkaran, benim hayalimi gerçekleştirip de çıkmış olsa...

Ve ben ilk kitabım bir adet bile basılsa, bandrollü kitabımı evimde en güzel köşeye gurur sebebim olarak yerleştirecektim.

Belki ışıklı çerçevelerle bezeyip gelene gidene gösterecektim. Hatta istemedikleri halde zorla her gelene imzalı kitabımı hediye edecektim.

Hayalim hatırına fazla ses çıkaramazdım o tatlı cadıya.

Haddimi bilirdim.

Benim tek derdim hayalimi gerçekleştirmekti. Satıştı, nam salmaktı, tanınmaktı vs gibi hiçbir şey düşünmedim.

Ve bugün 4 senede 4 kitap yazmış ve dördü de listelerin zirvesinde yer almış bir kadınım.

Geç oldu belki diyeceksiniz ama zaten geç olduğu için olgun bir kalemle ve amatör bir ruhla bu sektöre girdim. Hayat tecrübem büyüktü ve bu heyecanı azaltır genelde; hayatınız hep aynı rutinde ilerlerse ama yeni başladığınız bir işte heyecanınız o kadar büyük oluyor ki, bu da sonuçlara yansıyor.

Stajyerlerin karşılıksız çabalarını bilirsiniz...

CEO'dan çok çalışırlar ve heveslerini asla kırmazlar. Para bile almazlar ama hayalleri sebebiyle her zorluğu aşarlar.

Bu sebeple 4. Kitabımda transfer teklifleri havada uçuşurken bile editörüm ve yayın evimin sahibiyle evde yazarken güzel bir cümle kurduğumda hemen paylaşıyorum. Başı okşanmış çocuklar gibi hissediyorum olumlu bir yorum geldiğinde.

İyi ki bu yaşta yazar oldum.

Tadını çıkarıyorum ve bu işi az bilmek, genç hissettiriyor bana.

Dinamik hissettiriyor.

Azmimi arttırıyor.

Bu yaşta otomatiğe bağlanmalıydı kitaplarım ve cümlelerim ama ben daha hayalleri için çabalayan bir stajyerim...

Geç kalmadım yani. Tam vaktinde geldim.

Yoksa bu heyecanı, bu yaşta nasıl hissedebilirdim?

  • 10- Hayat kısa... Tatlı yemek lazım

Çok hareket ederim ben. Anne tarafından Malatyalı genlerim sebebiyle çabuk kilo alırım çünkü ve iştahım da oldukça fazladır. Bu sebeple de hareket ederim.

Hayat, tatlı ve çikolata yenmeyen bir yer olmamalı ama yaşlandığımda hareket kabiliyetimi de kaybetmek istemem.

Bu yüzden her gün spor yaptım seneler boyu.

Ama bu kadar sporun amacı benim için manken gibi falan olmak değil.

İstediğim kadar dondurma ve çikolata yiyebilmek.

Bazı şeylerin tadını almadan tadını çıkarmadan zargana gibi göçüp gitsem ne olur bu dünyadan?

Balık etli olarak giderim ben kesin ama bilin ki istediğim her şeyi doya doya yedim...


Nilgün BODUR


 

İLETİŞİM LİNKLERİMİZ:


NİLGÜN BODUR SOSYAL MEDYA KANALLARI


NİLGÜN BODUR KİTAPLARI ONLINE SATIŞ LİNKLERİ

bottom of page